Eğitici ve
öğreticiler bilir ki; çoğu insana bir şey öğretmenin en iyi yolu, verilecek
bilgi veya mesajı, farklı örneklerle zengin sunmaktır.
Günün birinde kamil
bir öğretici, ders verdiği talebelerinin hepsinin görebileceği şekilde ; bir
eline vazo, diğer eline de bir elma almış. Talebelerin meraklı bakışları
arasında, elmayı vazonun içine bırakarak, vazoyu yere koymuş ve şöyle demiş:
"Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı yiyebilir." Talebelerden
birisi, yerinden kalkarak elini vazonun dar ağzından içeri sokmuş ve elmayı
yakalamış. Çıkarmaya çalışmış ama başaramamış ve başlamış "Elimi çıkaramıyorum!"
diye yüksek sesle yardım istemeye... Bunun üzerine kamil öğretici, "Elmayı sıkı
sıkı tutmaktan vazgeçmediğin sürece, vazodan elini çıkarman mümkün
olmayacaktır." demiş. Talebe elmayı elinden bırakmak istemese de; sonunda
zorunlu olarak elmayı bırakmış ve elini vazodan çıkarabilmiş. Sonrasında ise
kamil öğretici vazoyu yerden alarak, avucunun içinde ters çevirmiş. Elma da
vazonun içinden yuvarlanarak, avucunun içine gelmiş...
Nihai bir hedefe
giderken, çoğu zaman bir şeyi gerektiğinde özgür bırakabilmek, çok zor bir
iştir. Onu doğru zaman da bırakabilmekse, gerçek bir beceridir.
Çoğu zaman
birikimlerimize paralel olarak doğru olduğuna inandığımız, hatta doğruluğundan
emin oluğumuz ; olası ihtiyaç ve problemlerimize ürettiğimiz çözümlerimiz
mevcuttur.
Bu gibi durumlarda
ise temel sorun , kendi birikimlerimiz ışığında geliştirdiğimiz çözüm veya
çözümlerimizi, karşımızdaki bireye sunuş dilimiz ve sunuş şeklimizdir.
Ayrıca çözüm içeren
duygu ve düşüncelerimizi, karşımızdaki bireyin anlayabileceği bir dil ve
içerikte ona aktarmak kadar ; karşımızdaki bireyin kendi açısından geliştirdiği
veya geliştirmek istediği kendi çözümlerini ifade edebileceği ortamlar veya
platformlar hazırlamakta, bir o kadar önemli ve gereklidir.
Amaç bağcı dövmek
değil de, üzüm yemekse eğer... Bir düşünün...
Gece ile
gündüz arasındaki sıcaklık farklarından ve diğer doğa olaylarının yıpratmasından
dolayı kayalar, ağır ağır zamanla kuma dönüşür ama birde yaşadıklarının dili
olsa...
Dağ
Canlı gibi
kükremesen de,
Anlaşılmak
istenmesen de,
Bilirim ;
Uzun ve
meçhul yılların,
Birikimi var
benliğinde ;
Binlerce
tonlarını değil de,
Birkaç ana
rengini,
Müsaade
edersen ,
Anlatayım
bilmeyenlere ;
-Çok
cahiller geldi,
Geçti
üstünden ,
Savaştılar,
Barıştılar,
Yaktılar,
Yıktılar,
Ama nafile ,
Başaramadılar kalıcı olmayı ;
Öylesine
istedi ki,
Tabiat ana :
Ölümü verdi,
Sıcağı
verdi,
Seli
verdi...
Verdi de,
verdi,
Bıkmadan
usanmadan ;
İşte dostlar
!
Geleni
karşılamak,
Geçeni
uğurlamak,
Tepkilere
tepkisizliğe taşıdı,
Bizim ;
Sessiz ve
gizemli dostu