İnsan
bedeninin denge merkezine Japonca da “itten” denir ve bu merkez, göbek deliğinin
altı santimetre kadar altındaki, noktayı ifade eder.
Fizikte ise denge, birbirini ortadan kaldıran güçlerin sonucu olan durma hali
veya diğer bir ifade ile kinetik enerjinin potansiyel enerjiye dönüştüğü nokta
olarak tanımlanmaktadır.
Ayrıca
fiziksel ve görsel olarak her algıladığımız bize denge ile ilgili sağlıklı bilgi
aktarmayabilir. Örneğin bir akrobatın fotoğrafı, kompozisyon olarak dengesiz
görünebilir. Oysa ki akrobat, fizyolojik olarak oldukça rahat ve mükemmel
dengeli bir durumu yaşıyor olabilir. Tıpkı ; bir ördeğin, bize son derece
dengesiz görünmesine rağmen, tek bacağı üzerinde rahatlıkla uyuyabildiği
gibi.
Günlük
yaşamımızda daha fazla mutlu ve daha fazla huzurlu olmak istiyorsak, ruhumuz ile
bedenimiz, yüreğimiz ile zihnimiz, isteklerimiz ile isteklerimiz için
ödeyebileceğimiz bedeller arasında, mutlak bir denge içerisinde olmamız ve
yaşamamız gerekir.
Onun içindir
ki ! Bazen duygularımız ile verdiğimiz bir kararı mantık ile dengelemediğimizden
veya tersi mantığımız ile verdiğimiz bir kararı duygularımız ile
desteklemediğimizden, çoğu zaman acı çeker veya pişman oluruz.
Ham, diğer
bir ifade ile toy, iş dünyasının diliyle ise acemi insanlar ; yaşamın içinde
karşılaştıkları hemen her durum, her etkileşim sonucu, bir tepki verirler.
Verdikleri tepkilerde ise, genellikle sığ ve çiğ bir tutum sergilemezler mi
?
Oysa olgun,
diğer bir ifade ile kamil veya iş dünyasının diliyle usta bireyler ;
karşılaştıkları hemen her durum için dengeleri göz ardı etmeden ve hamle
yapacaklarsa da dengeleri bozmadan tepki vermezler mi? Hatta çoğu zaman ise,
tepkilerini tepkisizlik olarak, tanımlarını ise tanımsızlık olarak ifade
etmezler mi?
Onun içindir ki, kendimize ve çevremizdeki insanlara karşı tepkilerimizde, ayna
ile camı dengeli yaşayalım ve yaşatalım. Ayna da kendimize cama bakar gibi,
camda ise karşımızdakine aynaya bakar gibi bakmak ve davranmak, bize sevgi ve
bilginin paylaşılmasında anahtar olmaz mı?
Su ile su
gibi, yaşamı her şartta, her zaman, her yerde yaşamak ve yaşatmak için, hep
birlikte algılarken, düşünürken, yaşarken, tepki verirken gülümseyelim ve
gülümsetelim.
Uzakdoğu'da
bir eğitim kurumu, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyormuş.
Orada geçerli olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekmiş.
Bir gün
eğitim kurumunun kapısına bir yabancı gelmiş. Yabancı kapıda öylece durmuş ve
beklemiş. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyormuş, o yüzden kapıda herhangi bir
tokmak, çan veya zil yokmuş. Bir süre sonra kapı açılmış, içerdeki eğitimci,
kapıda duran yabancıya bakmış. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları
başlamış.
Gelen
yabancı, eğitim kurumuna girmek ve burada kalmak istiyormuş. Eğitimci bir süre
sonra kaybolmuş, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla dönmüş ve bu
kabı yabancıya uzatmış. Bu, yeni bir öğrenciyi kabul edemeyecek kadar doluyuz
demekmiş. Yabancı, eğitim kurumunun bahçesine dönmüş, aldığı bir gül yaprağını
kabın içindeki suyun üstüne bırakmış. Gül yaprağı, kabın içindeki suyun üstünde
yüzüyormuş, su taşmamış ve denge bozulmamış. İçerideki eğitimci saygıyla eğilmiş
ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye almış.
Dün olduğu
gibi, bugünde suyu taşırmayan, dengeyi bozmayan, bir gül yaprağına her zaman yer
yok mu ?
Denge
Evren !
Suskun ve
devinimsizdir,
Ama enerji !
Bir an olsun
durmaz ;
Devinim
halindedir,
Güneş ve ay
!
Gece ve
gündüzde,
Değişse de
yerleri,
Değişmez
asla işlevleri,
İşte !
Bunun gibi :
Bilir ve
yaşar,
Erdemli
insanlar,
Tepkilere,
Tepkisiz
kalmayı,
Dinlenirken
telaşı,
Telaşlıyken
de,
Dinlenmeyi
.