Gece karanlığında, başımızı yukarı
kaldırıp gökyüzüne baktığımızda ve gökyüzünde de bulutlar, görmemize engel
teşkil etmiyorlarsa ; gökte, çoğu zaman kütlesi dünyamızın 81’de biri kadar
olan, Ay ile karşılaşırız. Görme organımız olan gözlerimizle, gökyüzünde
algıladığımız Ay ; hilal, ilk dördün, son dördün veya dolunay şeklinde
adlandırdığımız halleri ile bizlere görünür. Oysa Ay’ın gerçekteki fiili durumu
; bizlerin baktığı zaman aralıkları ile orantılı değişen yansımalardan farklı ;
yaşantımız ve dünyamız için hayati derecede önem ifade eden ciddi işlevleri
yerine getirmesi ve ayrıca da hacim ve kütle olarak da kendi içerisinde, statik
bir bütünü içermesidir.
O halde ; beş duyumuzun birisi veya
birden fazlası ile algıladıklarımızla ilgili ,verilmesi gereken bir kararda veya
gösterilmesi gereken bir tepkide, ölçü ; baktığımızda gördüğümüzden öte ; olası
kararımızı olgunlaştırma sürecinde, tepkimizi bilgi ile destekleme olmalıdır.
Geçmişte insanoğlunun karar verme
sürecindeki darboğazı ; çoğu zaman sonuca yönlenebileceği içerikte gerekli
ve/veya yeterli bilgiye sahip olmaması veya olamamasıydı. Kişi bilgiye sahip
olmak istediğinde, ya bilginin kendisi yoktu, ya da bilgiye ulaşmada ciddi
sıkıntılar mevcuttu. Dolayısıyla da ; kararlarında deneyimleri ve gözlemleri ile
hareket ediyor ve istese de bilgiden yeterince yararlanamıyordu.
Karar
sürecindeki günümüzün sıkıntısı ise ; karar destek unsuru olarak sayılabilecek
bilgilerin son derece fazla ve dağınık olarak hemen her yerde ve uygun kaynak
tüketimiyle, tedarik edilebilir olmasına rağmen ; kişinin isteği hedefli nihai
talebine ulaşabileceği kararlılıkta ve istikrarda, ifade ve davranışlarda
bulunamamasıdır.
Unutmayalım ki ; istek ve
arzularımıza ulaşma sürecinde kararımızın kalitesini, kaynaklarımızdan
beslenerek toparladığımız bilginin kalitesi belirlemez. Kararımızın kalitesi ;
kendi duygu ve düşüncelerimizi ifade veya eyleme dönüştürme sürecinde zekamız
ile yüreğimizin, aklımızı birlikte beslemesi ve sonrasında da oluşturabileceği
farklı yaklaşımlar ve kavramlar yelpazesi belirler. Diğer bir yandan da arka
planda ; bilgiden yararlanmamıza olanak sağlayan kavramlar yoksa, ham bilginin
değerinin de olmadığı bilinmelidir.
İstek ve arzularımıza ulaşma
sürecini, bir matematiksel ifade ile aktarmak gerekirse ; isteklerimizi pay
olarak alırsak, isteklerimize karşı tüketmemiz gereken kaynakları payda olarak
oluşturmalı ve nihai olarak da payın paydaya oranını ne kadar bire yakın veya
bir sayısında oluşturur veya oluşturmaya çalışırsak da bilelim ki işte o zaman ;
iki de biri bulma olasılığımız oluşma sürecine girmiş veya oluşmuştur...
Pay ile
payda
Kafanı
kaldırıp,
Gökyüzüne
daldığında,
Orada
karşılaştığın Ay’ı,
Anlamaya
çalıştığında,
Baktığında
gördüğünle değil,
Dünyamızın,
Dönüş hızını
yavaşlatarak,
Bildiğimiz
günlük periyodu,
Oluşturduğunu
unutma ...
Başını eğerek,
Yeryüzüne,
Gözlerinle
aktığında,
Toprağa
hakkını,
Teslim etmeye
çalıştığında,
Üretken ve
doğurganlığı kadar,
Geldiğin ve
gideceğin,
Adres olduğunu
unutma...
Gelirsek,
Terazinin
kefelerine,
Bir tarafta
bir kilo demir,
Diğer tarafta
mevcutsa,
Bir kilo
pamuk,
Ağırlıkları
bir olsa da,
Hacimleri bir
mi ?
Sorarım,
Bütünün özeti
olan,
Sizdeki
özlere...
Pay ile
paydanın,
Birbirleri ile
ilişkisinde,
Mevcut halini
pay,
Sendeki senin,
Sana
yansımasınıysa,
Alırsan payda,
Sendeki sen
büyüdükçe,
Değerinin
azaldığını,
Sendeki sen
küçüldükçe de,
Huzur ve
erdeminin ,
Artacağını
unutma