Unutulmaması gereken ne ?

Afrika’da filler, çok geniş vadilerde yaşasalar bile, daima her gün kullandıkları yoldan, gidip gelirlermiş. Fil avcıları da fillerin geçecekleri bu yollarda derince çukurlar kazar, üzerlerini ince bir kamuflaj tabakasıyla örter ve en önde yürüyen filin o kazdıkları çukurlara, düşmesini planlar ve sonrasında da beklentilerini gerçekleştirirlermiş.

Daha sonrasında ise ; fillerin unutmayacağından hareketle, fil avcıları siyah elbiseler içerisinde ve yüzleri kapalı olarak gelir, çukurda çırpınan fili kırbaçla dövmeye başlar ve birkaç gün de hiç yiyecek vermezlermiş.

Bir süre sonra ise ; aynı avcılar, beyaz elbiseler içinde ve filin sevdiği yiyeceklerle gelirler, filin karnını doyururlar ; hortumunu, yüzünü ve gözünü okşarlarmış. Avcılar ; fili kendilerine alıştırdıktan sonra da , çukurun önünü kazarak, fili oradan çıkarırlar ve filin hortumundan tutarak, kendi fil damlarına götürürler ve ölünceye kadar da, fili esaretleri altında kendi işlerinde kullanırlarmış.

Ben, bu av hikayesini her duyduğumda, kendisini fiili veya muhtemel avcı olarak gören ve hemen her şartta çevresindeki insanları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak isteyen, insanları düşünür ; birçoğumuzun hafızalarının da filler kadar güçlü olmadığını anımsar, sonrasında ise birçok yaşananlara tebessüm ederim...

Özden ve kendi özünden uzak, günümüz insanının birçoğu ; kendi zeka seviyesinin ve aklının, çevresindeki diğer insanlardan oldukça fazla olduğunu düşünür ve zihninin önce ürettiği, sonrasında ise geliştirdiği strateji doğrultusunda da nihai hedeflerini gerçekleştirmesinin daima kolay olduğunu zanneder. Oysa bu bireyler ; sonuca doğru yol aldıkça, hedeflerinden ne kadar ilgisiz bir yere geldiklerini veya gittiklerini görür ve/veya yaşarlar. Genellikleyse kazançları, kendileri dışındaki insanların kendi yaşamlarındaki varlıklarını ve ağırlıklarını yüksek maliyetlerle yalnızca öğrenmek ve tanımak olur...

Öğrenmenin fiziksel boyutu, çoğunlukla yeryüzündeki savaş sanatlarından türemiştir. Hemen hepsinde de etkili olmanın ve nihai sonuç almanın, insan dikkatinin merkezde toplanmasıyla sağlanabileceği fikri esastır. Ama bu merkez sabit ve durağan değil, akışkan bir merkezdir. Tıpkı bir ağacın dalı gibi, bir köke bağlı ama esnektir. Birlikte yaşamanın merkezindeki kök de, saygı kelimesinin kapsamı ve içeriğindedir.

Saygı duymak asla edilgen bir davranış değildir. Birine saygı duymak, onun bilgi, belge ve deneyimlerle beslenen havuzunu besleyen kaynakları ya araştırıp bulmayı, ya da birikimlerimizle orantılı algılamamızı içerir.

Çevremizdeki herhangi bir insana baktığımız veya bir insanda gördüğümüz açıyı ve/veya düzlemi değiştirdiğimizde ; onun hakkında ne kadar çok özelliği gözden kaçırmış olduğumuzu fark ederiz. İşte bu ilkinden sonraki bakış veya görüş ; karşımızda soluk alıp veren ve ayrıca da bizim parmak izimizden farklı bir parmak izine sahip olan, canlı bir insan olduğunu, daha iyi algılamamıza olanak sağlar..

Unutmamalıyız ki ; algılama yeteneğimiz, bir şimdiki zaman uzmanlığıdır ; geçmiş zaman üzerinde düşündükçe ya da gelecek zaman konusunda endişelendikçe, yaşadığımız şimdiki zamanı, yaşama ve yaşatma yetkinliğimiz azalır.

Özetle ve özümüzde unutmamamızdan hareketle ; saygıyı, bizler kadar her ferdin de hak ettiğini ve meşru hakkı olduğunu, görmeli, yaşamalı ve yaşadıklarımızı da yaşatmalı...

 

Unutanlar Diyarı

 

Ne dünü,

Ne de dünden öncesini,

Ne hatırlar,

Ne de hatırlatırlar,

Mihmandarlığa talip olanlar,

Durum böyle olunca,

Vazgeçmek yerine yaşamdan,

Şartlarla uzlaşır,

Özle, özlerinde yaşar !

Bizim unutanlar ;

 

Ezilseler de,

Çiğnenseler de,

Zihinlerinde ve yüreklerinde,

Bir gülümsemeyle sıyrılır gelirler,

Kendi gündemlerine,

Geldikleri yerin bilinciyle ;

 

Dünü gözlerinde,

Geleceği, yaşarken yüreklerinde,

İkide biri,

Okumaktan öte,

Bakar ve görür,

Canana can vererek yaşayan,

Unutanlar diyarının,

Anlaşılmaz kalabalığı..

Yaşama Dair Makaleler

İletişime Geçin

Tüm soru istek ve görüşleriniz için lütfen bana yazın.